Alaattin Aktaş: Para Politikası Kurulu’nun ne yapacağı bugünden belli
Para Politikası Kurulu’nun toplantısı öncesinde ekonomi çevrelerindeki sessizliği yorumlayan Ekonomim yazarı Alaattin Aktaş, döviz açısından da döviz kaynaklı maliyet enflasyonu açısından da bir sorun olmadığına dikkat çekti, “hiç heyecanı olmayan, hatta metnini bile iyi kötü tahmin edebileceğimiz bir Para Politikası Kurulu toplantısı izleyeceğiz.” diye yazdı.
Aktaş’ın “Heyecansız bir PPK toplantısı daha…” başlıklı yazısının bir bölümü şöyle:
“Bizde faiz toplantısı dedin mi, şöyle diken üstünde olmalıyız ki bu toplantı bir anlam ifade etsin!
Toplantı öncesinde günlerce faizin ne olabileceğini tartışmalıyız ki tadı çıksın, heyecan olsun!
Ama yok, bitti o ‘güzel’ günler, geride kaldı…
PPK’nın yarınki toplantısı öncesinde bir umursamazlık, bir ne olacağını bilmenin getirdiği rehavet ki sormayın gitsin!
PPK’NIN NE DİYECEĞİ DE BELLİ
Para Politikası Kurulu’nun toplantısından sonra yapılacak açıklamada ne söyleneceği de üç aşağı beş yukarı belli.
PPK önce mevcut durumun bir fotoğrafını çekecek ve ’Bu nedenlerle politika faizi sabit bırakılmıştır’ diyecek, sonra da faizin hangi koşullar sağlanmadan aşağı çekilmeyeceğine işaret edecek:
‘Aylık enflasyonun ana eğiliminde belirgin ve kalıcı bir düşüş sağlanana ve enflasyon beklentileri öngörülen tahmin aralığına yakınsayana kadar sıkı para politikası duruşu sürdürülecektir.’
Peki yeni bir sıkılaştırma, bir faiz artışı söz konusu olabilir mi; gelecek dönemde, özellikle yakın zamanda buna ihtiyaç duyulacak koşullar ortaya çıkar mı? Pek sanmıyoruz ama Merkez Bankası bu konuya da değinecek ve muhtemelen daha önce olduğu gibi şu görüşü dile getirecektir:
‘Enflasyonda belirgin ve kalıcı bir bozulma öngörülmesi durumunda para politikası duruşu sıkılaştırılacaktır.’
FAİZ DEĞİŞİKLİĞİ ZATEN GEREKMİYOR
Merkez Bankası’nın faizi niye artırdığının gerekçesi belli; enflasyonla mücadele…
Faiz yukarı çekilmek suretiyle Türk parasının değer kazanması ve bunu destekleyecek diğer önlemlerle birlikte talebin kısılması amaçlanıyor.
Ama bizde faizin yükseltilmesinin ilk etkisi döviz kuru üstünde oluyor. Zaten amaç biraz da o yolla enflasyonla mücadele.
Faiz artınca Türk parasının getirisi artıyor. İşte son dönemde olanlar… Faiz yukarı çekilince yabancının Türk menkul kıymetlerine ilgisi tabii ki artıyor, o ayrı bir konu; son dönemde yıllardır arzulanan ama bir türlü gerçekleştirilemeyen bir amaca da ulaşılıyor. Türk vatandaşının kemikleşmiş döviz tutma eğilimi biraz olsun kırılmışa benziyor.
Adeta zincirleme bir reaksiyon bu… Dövize dönük ilginin yoğunlaştığı dönemde nasıl ki bu talep dövizin giderek değer kazanmasını körüklüyorduysa, şimdi de tersi oluyor. Yurt içi yerleşikler de dövizden TL’ye, TL mevduata geçiyor. Ama bunun henüz çok yaygın olduğunu söylemek mümkün değil. Yurt içi yerleşiklerin bankalarda hâlâ 175 milyar dolara yakın dövizi olduğunu unutmamak gerek.
İki ay geri gidelim; mart ayında faizin artırılma nedeni de öncelikle dövizde o dönem yaşanmakta olan hızlı tırmanışı önlemek değil miydi… Seçimden sonra dövizin tırmanıp gideceğine dönük bir algı oluşmuş ve bu da döviz talebini çok artırmıştı. Eğer döviz talebi o boyuta ulaşmasa ve enflasyon üstünde çok büyük bir baskı oluşturacağı görülmese faiz artırılmazdı.
Seçim geride kaldı; o da ne, dövizde bırakın tırmanmayı, artış bile yoktu. Nisan bu şekilde geçildi, mayısta TL’ye yönelme ve yurt dışından girişler daha da belirgin hale geldi. Merkez Bankası da kimsenin tahmin bile edemeyeceği boyutta döviz biriktirme, rezervini güçlendirme olanağı elde etti.”
(EKONOMİ SERVİSİ)